Ekim
ayında Almanya ve Fransa hükümetlerinin görevlendirdiği iki önde gelen
ekonomist Henrik Enderlein ve Jean Pisani-Ferry’nin hazırladığı rapor
açıklandı. Rapor durgunluktan kurtulamayan Avrupa ekonomisi için yeni
bir büyüme ve canlanma vadediyor.
“Reformlar, Yatırım ve Büyüme: Fransa, Almanya ve Avrupa için bir Gündem”
adlı rapor, Fransa ve Almanya’yı Avrupa’nın ekonomik olarak yeniden
canlanması için birlikte hareket etmeye davet ediyor ve en büyük
tehlikenin sadece lafta kalan projelerle yetinerek somut adımlar atmayı
ertelemek olduğunu savunuyor.
Fransa ve Almanya için 2017’nin seçim yılı olacağını hatırlatarak, duraklama tuzağından kurtulma ihtiyacına dikkat çeken iki
ekonomist, Avrupa ekonomisinin yaşadığı sorunları şu şekilde özetliyor:
üretkenlikte yavaşlama ve arz yetersizliği, işsizlik ve düşük
enflasyonun ortaya koyduğu talep azalması ve Euro ülkelerinin uyguladığı
farklı faiz oranlarının da işaret ettiği fragmantasyon.
Pisani-Ferry ve Enderlein, bu sorunlar ile mücadele için “reform kümeleri” adını verdikleri, aşağıdaki önerileri ileri sürüyor:
1- Daha küçük ve esnek bir Fransız devleti: Fransa’nın
yeni bir büyüme modeline geçmesi öneriliyor. Bu model ise, çalışanlar
için esneklik ve güvenliği birleştiren “esnek-güvenlik”, hukuk reformu,
rekabetçilik ve daha etkin ve küçük bir devlete dayanıyor.
2- Yatırım yapan, göç-dostu bir Almanya:
Almanya için ise öncelik şu alanlarda yatıyor: Alman toplumunu daha
fazla göçe hazırlamak ve kadınların işgücüne katılımını artırmak
suretiyle nüfusun yaşlanmasının olumsuz etkilerini gidermek, talebi
artırarak ve tasarruf ve yatırım arasında denge kurarak kapsayıcı bir
büyüme modelini uygulamak. Almanya’nın kamu borcunu kontrol altına
almakta başarılı olduğu, ancak yatırımlara aynı önceliği vermediğini
ileri süren rapor, Almanya’da özel sektörden kaynaklanan yatırımlardaki
yavaşlamayı telafi etmek için, daha fazla kamu yatırımı yapılmasını
öneriyor.
3- Yatırımları canlandırmak için güvenilir ve öngörülebilir bir ekonomik regülasyon: Avrupa’da
yatırımları hızlandırmak için ekonomiye güveni tesis etmek. Bunun için
rapor, özellikle enerji, ulaştırma ve dijital sektör gibi önde gelen
sektörlerde hükümetler ve AB’ce yapılacak hukuki ve idari düzenlemelerin
önemine dikkat çekiyor ve Avrupa’nın dijital ve düşük-karbonlu bir
ekonomik modele geçmekte olduğuna dair güven telkin etmesi gerektiğini
belirtiyor. Gelecekteki karbon fiyatı ya da orta ve uzun vadede geçerli
olacak veri koruma rejiminin netleşmesi AB’ye yönelecek yatırımlar için
güvenli ve öngörülebilir bir ortam yaratacaktır deniyor.
4- Kamu yatırımlarına mali destek: Yine
yatırımları canlandırmak için, Euro alanında kamu yatırımlarını
destekleyecek bir hibe fonunun oluşturulması ve bu şekilde mali sistemin
riske aşırı duyarlı hale gelmesine karşı, risk paylaşım ve öz sermaye
yatırımını destekleyen araçlar geliştirilmesi
5- Sınırsız sektörler:
Enerji ve dijital gibi stratejik sektörlerin regülasyonunda ülkeler
arasındaki farklı uygulamaların potansiyeli baskıladığına dikkat
çekiliyor ve ortak mevzuat, ortak düzenlemeler ve ortak bir düzenleyici
otoritenin kurulmasına dayanan tam bir entegrasyon öneriliyor. Aynı
öneri sosyal alan için de getiriliyor ve mesleki yeterlik ve işe ilişkin
becerilerin, sosyal hakların ve sosyal güvenlik ödemelerinin tümüyle
ülkeden ülkeye aktarılabilmesinin sağlanmasının insan kaynaklarından
yararlanma açısından önemine dikkat çekiliyor.
6- Avrupa sosyal modelinin yeniden keşfedilmesi: Pisani-Ferry
ve Enderlein Avrupa sosyal modeline de raporlarında yer veriyor ve tam
anlamıyla bütünleşmiş bir ekonomi ve pazar için sosyal alanda uyumlaşma
ve entegrasyona ihtiyaç olduğunu, ortak bir pazarın ortak sosyal
değerlere dayanması gerektiğini ifade ediyor. Bu amaçla, asgari ücret,
iş gücü piyasası, emeklilik ve eğitim gibi alanlarda ortak eylem ve
ortak girişimler yoluyla sosyal modelin yeniden inşa edilmesi
öneriliyor. Rapor, Almanya ve Fransa ekseninde, Euro alanında
yatırımlar, ortak regülasyon ve daha fazla entegrasyon yoluyla büyümenin
canlandırılması ve gerçek anlamda bütünleşmiş bir Avrupa ekonomisinin
oluşturulmasını gündeme getiriyor. Dolayısıyla, durgunluktan çıkış için
çarenin, İngiltere’de Başbakan Cameron’un referanduma sunmayı planladığı
gibi AB’den ayrılmakta değil, bilakis entegrasyonu daha da
derinleştirmekte yattığı görülüyor.
Rapor, Türkiye için de, özellikle iki açıdan önem arz ediyor:
1- Gerek karşılıklı ticaret gerekse yabancı yatırımlar açısından AB
önemli bir partner ve kaynak olmaya devam ediyor. Oldukça gelişmiş bir
pazar olan AB pazarı, Türkiye’de ihraç ürün kalitesi ve çeşitliliğini
destekleyerek, Türkiye’nin rekabet gücünü artırıyor. Bunun yanında,
AB’den yapılan ithalatta yatırım ve ara malların ağırlıkta olması da
Türkiye’de yapılan üretimi desteklemekte. Bu açılardan bakıldığında,
Avrupa ekonomisinin güçlenmesi, üretim ve talebin artması Türkiye
açısından da kritik bir konu ve Türkiye’nin ihracat ve büyüme
hedeflerine ulaşması açısından belirleyici konumda. Türkiye’nin AB ile
1963’e dayanan ilişkileri, sorunlara rağmen, giderek yakınlaşmaya yol
açıyor. Gümrük birliğine dayanan ortaklık ilişkisi, üyelik müzakereleri
ve içerdiği hukuki ve idari uyumlaştırma süreci ve son olarak vize
muafiyeti ve geri kabul süreci bu yakınlaşmanın en önemli aşamalarını
oluşturuyor. AB ile bu kadar yakın bağları bulunan, AB’yi kendi sosyal
ve ekonomik kalkınması için model olarak alan ve AB’ye tam üyeliği bir
devlet politikası olarak benimsemiş bir ülke olarak, Türkiye için
Avrupa’nın toparlanması ve AB projesinin krizlerden güçlenerek çıkması
büyük önem taşıyor: Hem aday ülke olarak tam üyelik kararlılığının
devamı açısından, hem de orta ve uzun vadeli kalkınma ve uluslararası
politika hedeflerini belirlemesi açısından.
0 Yorumlar