Küçücüktüm...Edeple oturmalı ,konuşacaksam edeple konuşmalıydım.
Mevlütlerde ‘’kadının islamdaki yerini’’ vaize hanımdan dinleyen annem,
Havva’yı anlatırdı. İlk kadındı Hz. Havva.
İtaat eder, emredileni hep yapar, en önemli görevini yerine getirmek
için sürekli çocuk doğururdu. Biz bütün kadınlar onun soyundan
geldiğimiz için, ona benzemeli, gerekli yerde ( ne zaman gerekli
olduğunu hep Adem’ler tayin ederdi) hep susmalıydık. Çünkü hatamız
ezeldendi. Yasak meyveyi Adem’e
Havva bir kadın sıfatıyla vermiş, O’nu yemeğe zorla O ikna etmişti.
Hatta bazılarına göre yasak meyvenin ta kendisiydi Havva. Üstelik bu
kadınlığın suçuydu ve bedelini herbirimiz ödemeliydik.
Hayatım
boyunca hiç ısınamadım bu ilk anneme. Zira aklımdan hep , Adem babamın
bir çapkınlık yapmış olabileceği ve benim Havva annem dışında başka bir
kadının soyundan gelebileceğim geçerdi. Bırakın Havva anneme benzemeyi
O’na en az annem kadar kızardım. Zavallı kadın peygamber eşi olduğundan
dolayı sevsin mi, cennetten şu çileli hayatına transferine sebep olduğu
için kızsın mı bilemez, iki duygu arasında denge kurmaya çalışır, en
sonunda gene ‘’susmak’’ta karar kılardı. Hayatta tüm kadınlar gibi ona
da en iyi öğrettikleri şeydi bu. Susmanın en tehlikeli versiyonunun
duygu ve düşüncelerini susturmak olduğunu nerden bilsin . Bense basbaya
kızardım Havva anneme. İlk günah kendi üzerine atıldığında sustuğu için!
Kendisi günah ilan edildiğinde sustuğu için! Adem babamdan ayrı
düştüğünde hayatını yaşamak yerine onu aramaya koyularak fani ömrünü
boşa tükettiği için...
İlk kez adet gördüğümü anneme söylediğimde
yüzüme yediğim bir tokatla beyin sarsıntısı geçiriyorum sandım. Gene
kadına ve kadınlığa dair bir hata yapmış olmalıydım ve karşımda
kendisinden Ademlerin intikam aldığı her bir Havva, Ademler namına benden
intikam alacaktı. Belki de intihar eder, cennette ağaçların altına
uzanıp, Adem babamla birlikte üzüm yiyen Havva anneme , cehennemden
küfür ederdim. Beynimden şimşek hızıyla geçen bu düşüncelerin acısı mı,
yüreğime oturan o ağır endişe mi, yoksa annemin beş parmağının izinin
oluşturduğu yanagımdaki sızlama mı daha ağırdı bilmiyorum. Fakat annem
dünyanın en normal tavrıyla ‘’bişey değil, adet olmuşsun ‘’ dedi ve
yaptığı işe devam etti. Peki tokat ? O adettendi. Belki de kadınlığa ilk
adım attığım gün , hayatım boyunca ‘’ sadece bir kadın ‘’ olduğumu
unutmayayım diyeydi.
Unutmadım! İçimdeki bastırmamı istedikleri
duyguları hep besledim. Kızlar konuşmaz dediler , babamın salonumuzun
kapısındaki buzlu camı kafamla paramparça etmesine dahi aldırmadım,
konuştum. Bana doğru gelmeyen şey kanun da olsa kabul etmedim. Doğru
bulduğum ne varsa yaşadım tüm yasaklara rağmen. Kızlar okumaz dediler
okumak istediğim ne varsa okudum .
Zaten okurken satır aralarında karşılaştım Lilith
ile. Meğerse Sümer ve Babil medeniyetlerinde başka isim ve nüanslarla
da mevcut olan bir Lilith varmış. Meğerse Tevratta adı geçer, Adem’in
Havva’dan önceki ilk eşi olurmuş kendisi. Kimse canı isteyince onu
boşamamış, Adem’i o bırakmış cennetten firar eden oymuş. Çok yalvarmış
Yaradan’a Adem , fakat Lilith istemeyince kendi yarattığı iradeye
bırakmış Yaradan. Yerine Ademin bir kemiğinden Havva’yı halketmiş..
‘’Efsane
eksik nakledilmiştir’’ diyenler vardı. Kuran’da yazmadığı için islamda
olmadığını savunanlar vardı. ‘’Külli yalandır’’ diyenler vardı. Belki de
haklılardı, Lilith yoktu ve hiç olmadı. Fakat içimdeki Lilith , kimseye
olmasa bile bana O’nun varlığını ispat etmeye yetiyor ve beni bir
veled-i zina olmaktan kurtarıyordu.
Velhasıl kelam köşemdeki
yazıları hep alışılageldiği üzere Ademler ve onların hegomanyası
yazmayacak . Burada havvalar da yine ve belki son kez susacak . Burada
sadece LİLİTH konuşacak.
www.belturkhaber.be
0 Yorumlar