Ticker

6/recent/ticker-posts

Ad Code

reklam

MAVİ GÖZLÜ PROFESÖRÜN HİDAYETi

Seneler öncesinde, Belçikalı Flaman anne bir iş seyahati için Dubai’ye gittiğinde, orada yaşayan halkın dini hakkında bilgi almak isteyince, ona Kur’an-ı Kerim hediye etmişlerdi. Büyük heyecanla Kur’an’ı okuyan anneyi, Yâsin
sûresindeki “Kün Feyekûn- Allah, “ol!” der, hemen oluverir.” ayeti çok etkilemişti. Bir sabah ezanıyla yatağından irkilerek uyanmış. Gözyaşları içinde ezanı dinleyen anne, gayri ihtiyari lavaboya koşmuş, elini yüzünü, kollarını ve ayaklarını yıkamış, havlu başında olduğu halde secdeye kapanıp gözyaşlarına boğulmuştu. O secdede manevi kapıların açıldığını hissetmiş, daha abdesti, bayanların tesettürünü bilmeyen birine “Ol” emrinin sırları açılmaya başlamıştı. Ve ileriki günlerde İslam dini hakkında daha fazla bilgi alan anne kelime-i şehadet getirerek Müslüman olmuştu.
Dubai’de Müslüman olan anne Belçika’ya yeni haliyle dönerken, havaalanında ailesini bir sürpriz bekliyordu. Kızı, 7 yaşındaki mavi gözlü oğlu ve kocası bu yeni başörtülü haline çok şaşırmışlar ve ne olduğunu anlayamamışlardı. İlk andan itibaren kocası bu durumu asla kabullenmeyeceğini ifade ederek kötü şeyler yapacağının sinyalini vermişti.
Ona bu durumunu “Ben kendimi buldum” diye açıkladığında, kocasının sert tepkisiyle karşılaştı. Çünkü kocası Anvers şehrinin en zenginlerinden, itibarlı ve güçlü birisiydi. “Eğer dininden dönmezsen, çocukları velayetleriyle birlikte elinden alır, onları sana bir daha göstermem” diyerek noktayı koydu. Ve de öyle oldu. Annenin elinden yapmacık bahanelerle kızını ve oğlunu aldılar.
Daha önce lüks bir evde son derece iyi şartlarda yaşayan anne artık üstü akan bir çatı katında yaşıyordu. Evlatları gözlerinde tüten anne bir yolunu bularak, çocuklarını Dubai’ye götürmeyi başardı. Orada yeni bir hayata başlamak için çabalarken, yaklaşık 6-7 ay sonra kocası resmi yollardan çocukları geri aldı. Daha sonra anne de mecburen Belçika’ya dönmek zorunda kaldı. Bir süre sonra anne bir müslümanla evlenerek yeni hayatına başladı.
Seneler geçiyor, hayat devam ediyordu. Eski kocasının katılığı aynen devam ediyor, çocuklarını annesinin görmesine müsaade etmiyordu. Çocukları iyi imkanlar içinde büyürken her şeyleri vardı. Altında arabaları, lüks evlerinde hizmetçileri, ceplerinde paraları. Sadece eksik olan ise iki şey vardı: iç huzurları ve anneleri.
Ve bir gece… 19 yaşına gelen oğlu, diskodan yarı sarhoş halde dönerken birden aklına yıldırım şiddetinde şu soru geliverdi:”Ya annemin hayatı doğruysa..” İnsanın hayatını değiştiren birkaç saniye olur ya bazen. İşte onlardan bir tanesini yaşamıştı genç. Arabadan inip evin kapısını açana kadar bütün hayatını değiştiren kararı aldı:”Ben Müslüman olmalıyım. Evet, annemin dedikleri doğru.” Uykulu bir halde babasına annesine gitmek istediğini söyleyerek çıktı evden. Babası itiraz bile edememişti bu heyecana..
Kapıyı açınca karşısında oğlunu gören annenin ilk sözü :”Beklenen gün geldi mi oğlum. Çünkü senelerdir sizlerin hidayetine dua ediyorum” oldu. Gözyaşları içinde birbirine sarıldılar.
Daha sonradan İslam’ı seçenler bizim gibi anadan doğma Müslümanları gibi olmuyorlar. Onlar kendi iradeleriyle seçtikleri dini iyice öğreniyor ve yaşıyorlar. Müslüman olan ve İslam’ı öğrenmek isteyen gencimiz Sudan’a giderek Arapça öğrendi ve birkaç sene içinde hafız oldu. Bir başka İslam ülkesinde İslam Üniversitesini de bitirip Belçika’ya döndüğünde, dinini kız kardeşi ve diğer akrabalarına da anlatmaya gayret etti. Önce kız kardeşi ve eniştesi, sonra da bütün sülalesi onun vasıtasıyla İslam’la tanışıp Müslüman oldu.
“Kün feyekûn ayetinin sırrıyla, babasının hidayeti için sürekli gözyaşlarıyla dua eden oğlu ümidini hiç yitirmedi. Babası ağır bir hastalığa yakalanıp yatalak duruma gelince yakınlıkları daha da artmıştı. Bu arada bıkmadan usanmadan babasını sürekli ziyaret ediyor ve ona dinini tebliğ ediyordu. Bir gün yine anlattı anlattı… Hiç bir tarafını kıpırdatamayan babasına, “Ne olur bir işaret ver baba, söylediklerimi tasdik ettiğine dair.. Ömrün hidayetle neticelensin” derken, babası elini yavaşça sıkıverdi. Şehadet parmağını zorla da olsa kaldırarak, oğluyla birlikte kelime-i şehadete katılıp, Müslüman oldu…
Şimdi o genç, bir profesör. İslam onun hayatının merkezinde, her gün daha fazla öğrenmeye ve yaşamaya çalışıyor. Sadece kendisinin değil, ailesinin ve herkesin bu huzuru tatması için gayret gösteriyor. “Allah, ol der, oluverir..” ayetinin sırrıyla İslam karşıtı olan babası bile hidayete erdiği için hiç yılmıyor, pes etmiyor. Herkese İslam’ı anlatmak için gecesini gündüzüne katıyor. Ailesinde herkes İslam’ı öğreniyor ve yaşıyor. Beraberce namazlarını kılıyorlar. Mavi gözlü, sarı saçlı çocukları da daha küçük yaşta Arapçayı güzel şekilde konuşuyor, bir çok sûreler ezberlerinde. Yediklerine, içtiklerine, yaptıklarına, söylediklerine, kazandıklarına son derece dikkat ediyorlar. Mavi gözlü profesör, her anında kendisine hidayeti nasibettiği için Allah’a şükrediyor şimdilerde…
İslam’ı babalarımızdan miras olarak bulan bizler aklıma geldi de… Hani dürüstlüğü, adaleti, ahlakı, fazileti, erdemi, tefekkürü unutmuş, ruhunu kaybetmiş, ibadetsiz, İslam hakkında hiç bilgisi olmayan, sadece adı Müslüman olan bizler…

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code