Ticker

6/recent/ticker-posts

Ad Code

reklam

ŞÜKUFE NEYİN PEŞİNDE?

BelTürkHaber Emine Yılmaz Bilgin ile daha da güçlü. Belçikalı Türklerin Yaşam Portalı sloganı ile yayın hayatına başlayan BelTürkHaber internet sitesi doğru, dürüst ve özgün haberciliği ile kısa zamanda toplum tarafından benimsenerek ilgi görmeye devam ediyor. BelTürkHaber'e önemli katlılar sağlayacağına inandığım  Emine Yılmaz Bilgin  kendine has üslûbu ile bugünden itibaren yazılarına başlıyor. Kendisine aramıza Hoş Geldiniz diyerek  lafı fazla uzatmadan onun vazgeçemeyeceğiniz yazıları ile sizleri baş başa bırakıyorum.

Merhaba canlar;

Önce tanışalım, kaynaşalım. Ben Şükufe. Entel gurbetçi Şükufe derler buralarda bana. Entelliğim az biraz okumamdan, biraz da bildiğimi düşündüğümü kimseciklerden çekinmeden söylememden geliyor sanırım. Yoksa entel dantel işlerle de uğraştığım yoktur aslında. Yıllar evvel geldim Avrupa’ya. Evlendim de geldim elbet. Fabrikada çalışan bir kocam, iki tanecik çocuğum, bir de birçok genç kızın hayellerini süsleyen, en büyük hobisi her şeye müdahale etmek olan bir kayın validem var.
Ben Türkiye’den geldiğim ilk zamanlar, kayın validem ''Şükufe biraz dil öğren, kendini idare edecek kadar öğren yeter..'' dedi. Şaştım kaldım! İdare fiti(?) miyim ben ayol? ''Hanım hanım, ben patatese Anamur’da kompil, Yozgat’ta gardın, Iğdır’da gartol denilen, içinde 25 lisan konuşulan bir ülkeden geldim'' dedim. ''Bir dili mi öğrenemeyeceğim?''.
Bizim evin iki sokak ötesinde belediyenin bir dil kursu vardı. Gittim yazıldım oraya. Haftasına eve mektup geldi, gel başla diye. Sınıfa girince baktım sayı az.. Türkiye’deki lise yıllarım geldi aklıma. Kırk üç kişilik sınıftık. Şimdi eğitim sistemi düzenlendi diyorlar. Şimdi Türkiye’deki sınıflarda öğrenci sayısı yirmiyi geçmiyormuş diyorlar. İnşallah bakalım.. Bu sınıfta da göz kararı hesapla yirmi üç kişi vardı. Fakat sınıfa girince kimi göreyim? Bizim Hatice Teyze yok mu? Hah, işte onun gelini Zeynep’le gözgöze geldik. ''Abla gel buraya otur.'' dedi. Sonra onun az berisinden bir ses daha, “Şurdan dolaş da geç Şükufe..”. Birde baktım ki, bizim evin dibindeki Türk marketinin yeğeninin karısı Ayşegül... Sonra kafamı bir de kaldırdım ki, sınıfın yaklaşık olarak tamamı benim gibi Türkiye’den yeni gelmiş gurbetçilerden müteşekkil.. İki Marokkan ile bir Japon da olmasa, erkekler bir köşeyi Türk kahvesine çevirmiş, kadınlar öbür köşede altın günü yapıyor sanırsın. Derken öğretmen geldi. Başladı anlatmaya.. Bir ara yanımda oturan İdris amcanın kulağıma eğilip “ula bu hatun bu cadar Flamanca öğretene cadar, biz ona Türkçe öğretsek daha kolay anlasuruk da.. O bir kişu biz kaç kişiyuk.” dediğini hatırlıyorum. Bu sözden daha ilginci de espri mi yapıyor acaba diye suratına baktığımda ifadesinin son derece ciddi olduğunu görmemdi. Bir parantezle şunu da belirteyim; bundan birkaç yıl sonra İdris amca her idealist gibi bu fikrini hayata geçirdi ve Türkçe öğrenmek isteyen bir grup Belçikalı’ya Türkçe dersleri verdi. Yalnız son gördüğümde bizimle Türkçe iletişime geçmek isteyen kursiyerler “Biz de Türkçe konusayruk, ama sizin deduklerinizi anlamayruk daa!” diyorlardı.
Eve geldiğimde kayın validem “Nasıl geçti Şükufe okulun, öğrendin mi Flamancayı? Ocağa biber dolması koydumdu, altını kısda pişsin imil imil*..” dedi. ''Hah anne, bir günde söktüm bu dili! Hele senin Flamanca ile biber dolmasını, hiçbir bağlaç kulanmadan aynı cümle içinde anlamca bağlaman, bana diller üstü bir lisan ufku sağlarken, benim bir yabancı dili bir günde öğrenememem tüm dillere saygısızlık olurdu.”
”Ne dedin duyamadım?”
“Dolma diyorum, pişmiş, pişmiş.. Masayı hazırlayayım da yiyelim artık.”
Belirli bir yaştan sonra Türkiye’den gelmiş biriydim ve bu ülkenin dilini öğrenmek zorunda olduğumun bilincindeydim. Fakat bütün sokağın Türk, hatta yarısının akraba olduğunu da hesaba katmalıydık. Köşede Türk marketi Hasan amca, yanında kasap Selahattin dayı, kuaförümüz Aysel Güzellik Salonuydu. Fakat benim adım da Şükufe ise ne yapıp eder istediğimi başarırım dedim. Aradan sekiz sene geçti ve ben kendimi idare etmek bir tarafa öğrendiğim bu lisanla muhtar olsam mahalleyi idare ederim . Nasıl yaptığım sır değil, hepsini anlatacağım size tek tek. Bunun için bu köşeyi iyi takıp edin canlar.. Size anlatacağım çoook şey var. :)
*imil imil: Orta Anadoluda 'yavaş yavaş' anlamında kullanılır.
Yayımlandığı tarih: 15 Kas 2014 @ 16:39

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code