BelTürkHaber Emine Yılmaz Bilgin ile daha da güçlü. Belçikalı
Türklerin Yaşam Portalı sloganı ile yayın hayatına başlayan BelTürkHaber
internet sitesi doğru, dürüst ve özgün haberciliği ile kısa zamanda
toplum tarafından benimsenerek ilgi görmeye devam ediyor. BelTürkHaber'e
önemli katlılar sağlayacağına inandığım Emine Yılmaz Bilgin kendine
has üslûbu ile bugünden itibaren yazılarına başlıyor. Kendisine aramıza
Hoş Geldiniz diyerek lafı fazla uzatmadan onun vazgeçemeyeceğiniz
yazıları ile sizleri baş başa bırakıyorum.
Merhaba canlar;
Önce
tanışalım, kaynaşalım. Ben Şükufe. Entel gurbetçi Şükufe derler
buralarda bana. Entelliğim az biraz okumamdan, biraz da bildiğimi
düşündüğümü kimseciklerden çekinmeden söylememden geliyor sanırım. Yoksa
entel dantel işlerle de uğraştığım yoktur aslında. Yıllar evvel geldim
Avrupa’ya. Evlendim de geldim elbet. Fabrikada çalışan bir kocam, iki
tanecik çocuğum, bir de birçok genç kızın hayellerini süsleyen, en büyük
hobisi her şeye müdahale etmek olan bir kayın validem var.
Ben
Türkiye’den geldiğim ilk zamanlar, kayın validem ''Şükufe biraz dil
öğren, kendini idare edecek kadar öğren yeter..'' dedi. Şaştım kaldım!
İdare fiti(?) miyim ben ayol? ''Hanım hanım, ben patatese Anamur’da
kompil, Yozgat’ta gardın, Iğdır’da gartol denilen, içinde 25 lisan
konuşulan bir ülkeden geldim'' dedim. ''Bir dili mi öğrenemeyeceğim?''.
Bizim
evin iki sokak ötesinde belediyenin bir dil kursu vardı. Gittim
yazıldım oraya. Haftasına eve mektup geldi, gel başla diye. Sınıfa
girince baktım sayı az.. Türkiye’deki lise yıllarım geldi aklıma. Kırk
üç kişilik sınıftık. Şimdi eğitim sistemi düzenlendi diyorlar. Şimdi
Türkiye’deki sınıflarda öğrenci sayısı yirmiyi geçmiyormuş diyorlar.
İnşallah bakalım.. Bu sınıfta da göz kararı hesapla yirmi üç kişi vardı.
Fakat sınıfa girince kimi göreyim? Bizim Hatice Teyze yok mu? Hah, işte
onun gelini Zeynep’le gözgöze geldik. ''Abla gel buraya otur.'' dedi.
Sonra onun az berisinden bir ses daha, “Şurdan dolaş da geç Şükufe..”.
Birde baktım ki, bizim evin dibindeki Türk marketinin yeğeninin karısı
Ayşegül... Sonra kafamı bir de kaldırdım ki, sınıfın yaklaşık olarak
tamamı benim gibi Türkiye’den yeni gelmiş gurbetçilerden müteşekkil..
İki Marokkan ile bir Japon da olmasa, erkekler bir köşeyi Türk kahvesine
çevirmiş, kadınlar öbür köşede altın günü yapıyor sanırsın. Derken
öğretmen geldi. Başladı anlatmaya.. Bir ara yanımda oturan İdris amcanın
kulağıma eğilip “ula bu hatun bu cadar Flamanca öğretene cadar, biz ona
Türkçe öğretsek daha kolay anlasuruk da.. O bir kişu biz kaç kişiyuk.”
dediğini hatırlıyorum. Bu sözden daha ilginci de espri mi yapıyor acaba
diye suratına baktığımda ifadesinin son derece ciddi olduğunu görmemdi.
Bir parantezle şunu da belirteyim; bundan birkaç yıl sonra İdris amca
her idealist gibi bu fikrini hayata geçirdi ve Türkçe öğrenmek isteyen
bir grup Belçikalı’ya Türkçe dersleri verdi. Yalnız son gördüğümde
bizimle Türkçe iletişime geçmek isteyen kursiyerler “Biz de Türkçe
konusayruk, ama sizin deduklerinizi anlamayruk daa!” diyorlardı.
Eve
geldiğimde kayın validem “Nasıl geçti Şükufe okulun, öğrendin mi
Flamancayı? Ocağa biber dolması koydumdu, altını kısda pişsin imil
imil*..” dedi. ''Hah anne, bir günde söktüm bu dili! Hele senin Flamanca
ile biber dolmasını, hiçbir bağlaç kulanmadan aynı cümle içinde anlamca
bağlaman, bana diller üstü bir lisan ufku sağlarken, benim bir yabancı
dili bir günde öğrenememem tüm dillere saygısızlık olurdu.”
”Ne dedin duyamadım?”
“Dolma diyorum, pişmiş, pişmiş.. Masayı hazırlayayım da yiyelim artık.”
Belirli
bir yaştan sonra Türkiye’den gelmiş biriydim ve bu ülkenin dilini
öğrenmek zorunda olduğumun bilincindeydim. Fakat bütün sokağın Türk,
hatta yarısının akraba olduğunu da hesaba katmalıydık. Köşede Türk
marketi Hasan amca, yanında kasap Selahattin dayı, kuaförümüz Aysel
Güzellik Salonuydu. Fakat benim adım da Şükufe ise ne yapıp eder
istediğimi başarırım dedim. Aradan sekiz sene geçti ve ben kendimi idare
etmek bir tarafa öğrendiğim bu lisanla muhtar olsam mahalleyi idare
ederim . Nasıl yaptığım sır değil, hepsini anlatacağım size tek tek.
Bunun için bu köşeyi iyi takıp edin canlar.. Size anlatacağım çoook şey
var. :)
*imil imil: Orta Anadoluda 'yavaş yavaş' anlamında kullanılır.
Yayımlandığı tarih: 15 Kas 2014 @ 16:39
0 Yorumlar