Ermenilerle yüzyıllarca aynı ülkede yaşamışız. Osmanlı’da “Millet-i
Sâdıkan” yani “sadık millet”
diye adlandırılan Ermeni lerle komşuluk
yapmış, aynı havayı solumuş, gerektiğinde aynı lokmayı paylaşmışız.
1900’lü
yılların başlarından itibaren, gerek bazı ülkelerin yönlendirmeleriyle
ve gerekse Ermenilerin içerisindeki aşırı görüşler taşıyanların öne
geçip kışkırtmalarıyla, istenmeyen hadiseler yaşanmış. Her iki taraftan
da insanlar hayatını kaybetmiş, insanlar göç etmek durumunda kalarak
yaşadıkları yerlerden ayrılmak durumunda kalmışlar.
On yıllardır,
Türkiye’yi sevmeyen ne kadar ülke varsa bu durumu “aba altından sopa
göstermek” misali her fırsatta kullanmaya çalışıyorlar. 1915 olayları
diye dünya kamuoyuna tarihi gerçeklerden uzak senaryolarla yalan yanlış
bilgiler veriliyor. Üstelik öyle tehlikeli bir kılıfa sokmuşlar ki,
adına soykırım diyerek bir milleti toptan karalamaya uğraşıyorlar. Oysa
soykırım; “ırk, milliyet, etnik ve din farklılıkları nedeniyle insan
gruplarının yok edilmesi” dir. Yüzyıllarca aynı topraklarda barış içinde
yaşayanların böyle bir fitneyle lakâplandırılması ortada çok kirli bir
oyunun olduğunu gösteriyor. Hatırlayın, son yıllarda,
memleketimizde yaşanan olaylarla, dezenformasyon, kışkırtma, gerçekleri
saptırma ve kamuoyunu yanıltmanın öyle iğrenç örneklerine şahit olduk
ki…
Geçmişe şöyle bir bakarsak, 600 yıllık Osmanlı, gittiği her
yere adaleti, barışı, kardeşliği götürdüğünden dolayı bu kadar uzun süre
ayakta kalabildi. Fethettiği ülkelerdeki insanlara zulmetseydi, dilini,
dinlerini yasaklasaydı, onca ülkelerde şimdi Türkçeden başka dil
konuşan ve başka dine inanan insan bulamazdınız. 1492 yılında,
İspanya’da kovulan Yahudileri hiçbir ülke kabul etmezken, Osmanlı’nın
engin hoşgörüsü onlara kucak açıp, yer-yurt, aş-iş imkanı sağladı. O
tarihlerde Avrupa devletleri, Amerika’da milyonlarca yerlinin kan ve
gözyaşı üzerine yeni bir medeniyet kurmakla uğraşıyordu. Afrika’daki ve
Amerika’daki yerlileri topraklarından eden, onları köleleştiren,
acımasızca katleden zihniyetlerin şimdiki uzantıları, Türkiye’nin önüne
böyle bir takozu koymakla, büyümesini, gelişmesini engellemeye
çalışıyorlar.
Mesela bugünlerde, Amerika Birleşik Devletleri’nde,
100 yıllık acının üzerine, yarayı kanatan halı sermeye hazırlanıyorlar.
Ermeni lobisi, "gazir halısı" denilen sözde tehciri sembol eden halıyı
sonunda beyaz saray da sergilenmek üzere depodan çıkartmışlar.
1915-2015. Yani bir kaç ay sonra 100 yıllık sözde soykırım tezleriyle
ilmek ilmek dokunmuş halılar serecekler dünya gündemlerine. Belki daha
nice akla hayale gelmeyen çalışmalarla kendi tezlerini dünyaya kabul
ettirmeye çalışacaklar.
Buna karşı, geleneksel Anadolu
misafirperverliği, hoşgörüsü ve adaletiyle motif motif işlenmiş bizim
tezlerimizi anlatan kilimlerimiz de serilmek için hazır olarak
bekliyordur mutlaka. Her ne kadar böyle kapsamlı çalışmalardan haberimiz
olmasa da…
Sözde “soykırım” adına yapılan, tarihi gerçeklerden
yoksun, her türlü töhmet ve boyunduruk kampanyalarına karşı,
araştırmacılarımızın, sosyologlarımızın, tarihçilerimizin hazırladıkları
çalışmalar, bu karanlık tezlerin aydınlatılmasına ışık tutacaktır.
Ama
yapılması gereken başka bir iş var. Bu iş, ne ülkelerin, ne
siyasetçilerin ne de başkalarının işi. Kimsenin bu acıyı, kirli
menfaatler uğruna kaşımasına, deşmesine kanatmasına fırsat vermemek
gerekiyor. Acıtan yaralara merhem sürmek, objektif tarihçilerin işi
olmalı. Bu işlere vakıf, ehliyetli, donanımlı, Türk ve Ermeni tarihçiler
birlikte konuşarak, araştırarak gerçeği ortaya çıkarmalı. Yoksa,
herhangi bir ülke parlamentosunun, herhangi bir siyasi menfaat amacıyla
alacağı sözde soykırım tanıma kararlarının vicdanlarda hiçbir karşılığı
olamaz. İnsanın; “ÇEKİN O PİS ELLERİNİZİ ACILARIMIZIN ÜZERİNDEN!” diyesi
geliyor.
0 Yorumlar