Hiç düşündünüz mü, neden Avrupa’lı gençler Suriye’ye, Işid’e ve diğer bilmedikleri coğrafyalara
savaşmak için gidiyorlar?
Sadece
Avrupa’da değil, son yıllarda dünyanın birçok yerinden gençler
Suriye’ye savaşmaya, Irak’ta Işid saflarına katılmaya geliyorlar. Gerek
internet üzerinden ve gerekse çeşitli ülkelerde kurdukları ağlarla
gençleri kandırıyorlar. Bunların içerisinde iyi eğitim almışların sayısı
bir hayli fazla. Gençlerin neden bu tür oluşumlardan bu kadar
etkilendikleri, araştırılması gereken asıl konu.
Gençleri bu tür
radikal örgütlerin içerisine çeken etkenlere bakıldığında, birçok
nedenin etkili olduğu gözleniyor. Aile, sosyal çevre, kişisel sebepler
ve yürütülen yanlış politikaların etkisi, bu gençleri ölümcül küresel
tuzakların içine çekiyor maalesef.
Genellikle, ailesinde sorun
yaşayan bir genç, zaten potansiyel tehlikelerin bir numaralı avı
olmaktan kurtulamıyor. Bu bazen uyuşturucu batağına saplanmak, bazen suç
şebekelerinin parçası olmak ve bazen de bu gibi uluslar arası şer
planlarına bilinçsizce alet olma şeklinde karşımıza çıkıyor.
Daha
önceden Suriye’ye giden gençler gündemimizi bayağı meşgul etmişti zaten.
Suriye’de şeytanî bir satranç başlatıp kan gölüne çevirenler, öyle bir
hamle yaptılar ki, dünyanın dört bir yanından Müslüman gençleri bu
cehennemin içine çektiler. Tehlike hızla yayılarak devam ediyor. Şimdi
ise dünya Işid’i ve sürekli büyümesini konuşuyor.
“Cihat” adına,
“İslam Devleti” adına, daha bu kavramların ne olduğunu bile bilmeden
birçok genç, ailelerini, yaşadıkları ülkeleri bırakarak hiç bilmedikleri
yere, hiç bilmedikleri düşmanla savaşmaya gidiyorlar. Küresel güçlerin
menfaat planlarına hizmet ettiklerinin ve islamofobia merkezlerinin
ekmeklerine yağ sürdüklerinin farkına varmaları ise maalesef zamanla
imkansız hale geliyor. Çünkü, kandırılmış, şartlandırılmış olarak neye
hizmet ettiklerinin farkına varamadan hayatlarının baharında
soluveriyorlar. Ya ölüyorlar, ya yaralanıyorlar, geriye dönebilenler ise
yaşamlarını hep damgalanmış bir şekilde sürdürmek zorunda kalıyorlar.
İşin başka bir boyutu daha var.
Bir
genç düşünün. Avrupa’da doğmuş, büyümüş, eğitimini orda tamamlamış.
Yaşamının bir veya birçok yerinde kişisel özellikleri sebebiyle, saçının
siyah olması, başörtü takması ya da Asya kökenli olduğunu gösteren bir
durumu yüzünden bir tür ayrımcılığa uğruyor, dışlanıyor. Aidiyet duygusu
hususunda zihninde belirginleşen soru işaretleri, zamanla, “ne yaparsam
yapayım beni asla kendileri gibi kabul etmeyecek” düşüncesine
dönüşüyor. Ve bu durumda olan gençler, uluslar arası karanlık güç
merkezlerinin taşeronluğunu yapanların ağına kolaylıkla takılmış oluyor.
Batılı ülkelerin ciddi manada ayrımcılık ve islamofobia politikalarını
yeniden şekillendirmeleri gerekiyor.
Özetle, Avrupa’nın birçok
yerinde göçmen çocukların ve gençlerin şehrin varoşlarına terk edilip
her türlü ayrımcılıkla karşı karşıya bırakılmaları, ailelerin yeterince
ilgili olmamaları, STK ve büyük sosyal kurumların yeterince gerekli
projeleri üretememeleri ve diğer sebepler bu meseleyi alevlendirmeye
yetiyor.
Son 15-20 yıldır dünya üzerinde hep Müslüman ülkelerin
savaş, iç karışıklık gibi sebeplerle kan gölü haline getirilmesi belirli
uluslar arası planların tıkır tıkır işlediğinin göstergesi. Acı olan
ise, Müslümanların bilinçli ya da bilinçsiz şekilde bu plana hizmet
etmeleri. Madalyonun diğer tarafına baktığımızda, bu görüntüleri biz
daha önce de, Bosna’da, Çeçenistan’da, Filistin’de, Arakan’da, Doğu
Türkistan’da da görmüştük. O zaman bu katliamları zulümleri Müslümanlara
yapıyorlardı. Şimdi ise, Müslümanları cehaletleri sebebiyle birbirine
kırdırıyorlar. Müslüman müslümanı öldürüyor. Bu oyunun figüranları
olarak da Müslüman gençleri gözlerine kestirmişler. Radikal taşeron
örgütlerin baş aktörleri olarak dünyaya İslam ve Müslümanlar adına korku
malzemesi olarak kullanıyorlar.
Sözün özü…
Kapitalist
dünya, insanlığın merhamet damarlarını kerpetenlerle söktüğünden beri,
dünyada adalet, barış, insaf, sevgi ve saygı denen kavramlar sürekli yok
oluyor. Menfaat denilen kavramı “Tanrı” edinenler yüzünden dünya, huzur
ve barışa hep hasret kalacak bu gidişle...
Her ne sebeple olursa
olsun, merhametten uzak vicdan yoksunu insanlar yetiştiren sistemler
yeniden sorgulanmalı. Bir cana kıymak bu kadar kolay mı? İnsanların
kafalarını kesmek, işkence etmek, yakmak, yıkmak… Hangi dine, ırka
mensup olursa olsun böyle bir vahşet tasvip edilebilir mi? Asla!
Değil insana, hayvanlara bile, bitkilere bile bu tür canilikleri yapamaz insan olan.
Yaratan’dan
dolayı yaratılanı sevmeyi öğrendik biz. Attıkları çamur hiçbir zaman
yapışmayacak. Ne terör, ne vahşet, ne canilik, ne katliam, gerçek
Müslümanların asla yan yana olmayacağı kavramlar olarak kalmaya devam
edecek.
Çocuklarımıza, gençlerimize sahip çıkalım. Aile
sıcaklığını başka yerlerde aramasınlar. Yıkmak için değil yapmak için,
öldürmek için değil yaşatmak için büyüsünler. Ellerinde fırsat ve imkan
bulunan yetkililer ise artık “şerleri bitiren hayır yollarını açma
projeleri”ni çoğaltmanın gayretine girmeliler.
www.belturkhaber.be
0 Yorumlar