Ticker

6/recent/ticker-posts

Ad Code

reklam

Çocuklarımız Çalıyorlar

Hiç düşündünüz mü, neden Avrupa’lı gençler Suriye’ye, Işid’e ve diğer bilmedikleri coğrafyalara
savaşmak için gidiyorlar?
Sadece Avrupa’da değil, son yıllarda dünyanın birçok yerinden gençler Suriye’ye savaşmaya, Irak’ta Işid saflarına katılmaya geliyorlar. Gerek internet üzerinden ve gerekse çeşitli ülkelerde kurdukları ağlarla gençleri kandırıyorlar. Bunların içerisinde iyi eğitim almışların sayısı bir hayli fazla. Gençlerin neden bu tür oluşumlardan bu kadar etkilendikleri, araştırılması gereken asıl konu.
Gençleri bu tür radikal örgütlerin içerisine çeken etkenlere bakıldığında, birçok nedenin etkili olduğu gözleniyor. Aile, sosyal çevre, kişisel sebepler ve yürütülen yanlış politikaların etkisi, bu gençleri ölümcül küresel tuzakların içine çekiyor maalesef.
Genellikle, ailesinde sorun yaşayan bir genç, zaten potansiyel tehlikelerin bir numaralı avı olmaktan kurtulamıyor. Bu bazen uyuşturucu batağına saplanmak, bazen suç şebekelerinin parçası olmak ve bazen de bu gibi uluslar arası şer planlarına bilinçsizce alet olma şeklinde karşımıza çıkıyor.
Daha önceden Suriye’ye giden gençler gündemimizi bayağı meşgul etmişti zaten. Suriye’de şeytanî bir satranç başlatıp kan gölüne çevirenler, öyle bir hamle yaptılar ki, dünyanın dört bir yanından Müslüman gençleri bu cehennemin içine çektiler. Tehlike hızla yayılarak devam ediyor. Şimdi ise dünya Işid’i ve sürekli büyümesini konuşuyor.
“Cihat” adına, “İslam Devleti” adına, daha bu kavramların ne olduğunu bile bilmeden birçok genç, ailelerini, yaşadıkları ülkeleri bırakarak hiç bilmedikleri yere, hiç bilmedikleri düşmanla savaşmaya gidiyorlar. Küresel güçlerin menfaat planlarına hizmet ettiklerinin ve islamofobia merkezlerinin ekmeklerine yağ sürdüklerinin farkına varmaları ise maalesef zamanla imkansız hale geliyor. Çünkü, kandırılmış, şartlandırılmış olarak neye hizmet ettiklerinin farkına varamadan hayatlarının baharında soluveriyorlar. Ya ölüyorlar, ya yaralanıyorlar, geriye dönebilenler ise yaşamlarını hep damgalanmış bir şekilde sürdürmek zorunda kalıyorlar.
İşin başka bir boyutu daha var.
Bir genç düşünün. Avrupa’da doğmuş, büyümüş, eğitimini orda tamamlamış. Yaşamının bir veya birçok yerinde kişisel özellikleri sebebiyle, saçının siyah olması, başörtü takması ya da Asya kökenli olduğunu gösteren bir durumu yüzünden bir tür ayrımcılığa uğruyor, dışlanıyor. Aidiyet duygusu hususunda zihninde belirginleşen soru işaretleri, zamanla, “ne yaparsam yapayım beni asla kendileri gibi kabul etmeyecek” düşüncesine dönüşüyor. Ve bu durumda olan gençler, uluslar arası karanlık güç merkezlerinin taşeronluğunu yapanların ağına kolaylıkla takılmış oluyor. Batılı ülkelerin ciddi manada ayrımcılık ve islamofobia politikalarını yeniden şekillendirmeleri gerekiyor.
Özetle, Avrupa’nın birçok yerinde göçmen çocukların ve gençlerin şehrin varoşlarına terk edilip her türlü ayrımcılıkla karşı karşıya bırakılmaları, ailelerin yeterince ilgili olmamaları, STK ve büyük sosyal kurumların yeterince gerekli projeleri üretememeleri ve diğer sebepler bu meseleyi alevlendirmeye yetiyor.
Son 15-20 yıldır dünya üzerinde hep Müslüman ülkelerin savaş, iç karışıklık gibi sebeplerle kan gölü haline getirilmesi belirli uluslar arası planların tıkır tıkır işlediğinin göstergesi. Acı olan ise, Müslümanların bilinçli ya da bilinçsiz şekilde bu plana hizmet etmeleri. Madalyonun diğer tarafına baktığımızda, bu görüntüleri biz daha önce de, Bosna’da, Çeçenistan’da, Filistin’de, Arakan’da, Doğu Türkistan’da da görmüştük. O zaman bu katliamları zulümleri Müslümanlara yapıyorlardı. Şimdi ise, Müslümanları cehaletleri sebebiyle birbirine kırdırıyorlar. Müslüman müslümanı öldürüyor. Bu oyunun figüranları olarak da Müslüman gençleri gözlerine kestirmişler. Radikal taşeron örgütlerin baş aktörleri olarak dünyaya İslam ve Müslümanlar adına korku malzemesi olarak kullanıyorlar.
Sözün özü…
Kapitalist dünya, insanlığın merhamet damarlarını kerpetenlerle söktüğünden beri, dünyada adalet, barış, insaf, sevgi ve saygı denen kavramlar sürekli yok oluyor. Menfaat denilen kavramı “Tanrı” edinenler yüzünden dünya, huzur ve barışa hep hasret kalacak bu gidişle...
Her ne sebeple olursa olsun, merhametten uzak vicdan yoksunu insanlar yetiştiren sistemler yeniden sorgulanmalı. Bir cana kıymak bu kadar kolay mı? İnsanların kafalarını kesmek, işkence etmek, yakmak, yıkmak… Hangi dine, ırka mensup olursa olsun böyle bir vahşet tasvip edilebilir mi? Asla!
Değil insana, hayvanlara bile, bitkilere bile bu tür canilikleri yapamaz insan olan.
Yaratan’dan dolayı yaratılanı sevmeyi öğrendik biz. Attıkları çamur hiçbir zaman yapışmayacak. Ne terör, ne vahşet, ne canilik, ne katliam, gerçek Müslümanların asla yan yana olmayacağı kavramlar olarak kalmaya devam edecek.
Çocuklarımıza, gençlerimize sahip çıkalım. Aile sıcaklığını başka yerlerde aramasınlar. Yıkmak için değil yapmak için, öldürmek için değil yaşatmak için büyüsünler. Ellerinde fırsat ve imkan bulunan yetkililer ise artık “şerleri bitiren hayır yollarını açma projeleri”ni çoğaltmanın gayretine girmeliler.

www.belturkhaber.be

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code